27 Şubat 2011 Pazar

Ani Ölümler (Spoilerımsılıdır!!)

Jodi Picoult'un "Kız Kardeşim İçin" isimli romanı... Allan Ball'un "Six Feet Under" isimli dizisi... Orhan Pamuk'un Sessiz Ev isimli romanı... Bunlar tamamıyle birbiri ile alakası olmayan yapıtlar, yapımlar, eserler vs. Bunların konularına baktığınız zaman birbirleriyle hiç alakası yok. Karakterler de birbirine hiç benzerlik göstermiyor. Six Feet Under'daki Nate Fisher gibi vurdumduymaz bir kişilik ne KKİ ana karakterlerinde ne de Sessiz Evde mevcut. Ne Sessiz Ev'deki Nilgün gibi bir "komünistimsi" SFU ve KKİ'de var. Ayrıyetten Sessiz Ev'de ve SFU'da, KKİ'deki Anna gibi ailesini çaktırmadan korumayı amaçlayan bir insan göremezsiniz. Belki birbirlerine bağlıdırlar ama bu derece üst düzey bir düşünce ile birbirlerini korumayı amaçlamamışlardır. Bu 3 karakteri bir araya getiren nokta ise bambaşka birşey. Bu karakterler eserin sonunda ani bir şekilde ölüyor. Sapasağlam adamlar kızlar çocuklar bir bakıyoruz ki güzelim yaşamlarına ömürlerinin baharında güle güle demişler. İşte bu beni sıkıntıya soktu bu akşam.

Öğlen vakti Nilgün yaşama gözlerini yumdu. O güzelim Nilgün'ün çocukluk arkadaşı olan herkesin büyük adam olmasını beklediği Hasan, yoldan sapıp ülkücülere katılmasıyla birlikte hayatı istenmedik yollara sapıyor. Ve nilgün o çocukluk arkadaşından yediği hunharca dayağa ancak birgün dayanıp can veriyor.

Nate "the Great" Fisher'ın ölümü ne kadar beklenmedik olsa tıbbi geçmişine baktığımız zaman olması normal karşılanabilecek bir ölüm. Ancak Nate'in içinde bulunduğu psikolojik zaman bu durumu çok kötü yapıyor. Kendine yeniden bir aile kurma ve minicik yavrusunu büyütme telaşı içinde olduğu dönemlerde gelmesi şüphesiz pek çok kişiyi üzmüştür.

Belki de beni en çok hüzünlendiren ölüm ise Anna'nın ölümüdür. Evet belki bu kitap liselilerin okuması için yazılmış bir kitaptır. Benim gibi insanların beğenmeyeceği bir kitaptır. Ama başladığım bir kitabı bitirmeden bırakmama alışkanlığımdan dolayı uzun bir süre zarfına yayılmış olan bu kitabı okuma sürecimin sonuna vardığımda uykumun olmadığı bir tren yolculuğundaydım. Ben tüm bunları yaşarken, Anna ise ailesine karşı kazandığı mahkemenin ardından avukatı ile yola çıkmıştı. O yolculuğun sonu ölümle bitti ve ben neredeyse trende neredeyse gözyaşlarımı tutamayacaktım. Kitap bittikten sonra kitabın arkasında Jodi Picoult ile yapılan söyleşide anlattıklarına göre yazarın kendi öz oğlu da kitabın sonunu okuyunca dayanamamış ve gözyaşlarına boğulmuş.

Tabii bu ölen arkadaşlar bir Selim Işık veya bir Hikmet Benol değil, sevgili Güntekin. Onlar hayata tutunamamış insanlar olarak intiharı seçen kişilikler. Kimbilir belki birgün onlara da bir yazımda değinirim.

Bütün bunların üstüne sos koymak istiyorsanız, Attila İlhan'ın iki ayrı şiirinden alınmış dizelerle size veda etmek istiyorum efendim. Buyrun;

Korkacak bir şey yok hesap tamam 
Sıram geldi mi hatta güleceğim 
Kendimi hazırladım biliyorum 
Önce turgut arkasından ömer haybo 
Daha sonra varujan sonra nureddin 
Sonra ben değilsem demokrat toni 
Sonra o değilse mutlaka benim 
Kendimi hazırladım biliyorum 










aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum. 

                        
                                                    Attila İlhan

25 Şubat 2011 Cuma

Hayatta Maksimum Mutlu Olmanın Yolları #1

öfkeli misin? hallederiz... gergin misin? gel yamacıma yamacıma... merak etme genç yeni kurduğum bu oluşuma katılmak seni maksimum mutluluğa, huzura hatta ve hatta nirvanaya ulaştıracak. bu oluşumuna adına aldanıp da bir yargıya varmayasın sakın. 

ve adımız... ve adımız.. "nan nağ nağ na na klübü"... ne alaka lan bu isim dersen Opus'un Life is Life isimli şarkıda nakaratımsının devamından geliyor. aslında bu oluşuma bir nevi din de diyebiliriz. öyle ki; bizim peygamberimiz Ataol Behramoğlu ve kutsal bir kitap yerine gayet kutsal bir şiir kullanıyoruz. Bu şiir -tahmin edebilenler olabilir- yine Ataol Behramoğlu'nun "Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var" şiiri.

bu şiir hayatı nasıl yaşamamız gerekir konusunda bizim için mutlak yol göstericidir ve öğretileri sorgulanamaz. bir kere "Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın birşeyi" demiş. daha ötesi var mı bunun. bizim dinimizin birinci ayeti "yap"tır.  yapmamız için önümüze konulan yapay engelleri görmezden geliriz. sınırlarımız yoktur bizim. kültürümüzde toplum baskısı diye bir kavram yoktur. 

en önemli kuralımız şartlara göre hareket etmemek. biz ne isek oyuz. bize karşı art niyetli davranacak dahili ve harici bedhahtarımız olabilir. eğer mutluluğu istiyorsan kim sana nasıl davranırsa davransın sen kendin olmaktan çekinme ve içinden ne geçiyorsa doğrudan insanın yüzüne söyle. söyle ki senin kim olduğunu bilsinler. kendini ortaya koy. ben buyum de.gerekirse öfkelen ama sakın kendin olmaktan vazgeçme.

bu oluşumda tartışmak bir sanattır. tartışmak demek konu hakkında en doğru sonucu bulmak demektir. kesinlikle karşındakini yenmek amaçlı yapılmaz. taraflar bildiklerini ve tecrübelerini ortaya koyduktan sonra en doğru sonuca varılır.


Devamı gelecek...

Not: hatalıysam müracat alttaki yorum kutusu.