10 Mart 2012 Cumartesi

yaşayan adamın düzensiz "mavera"ları

adam bir gün düşünürken bir yaşı olmadığına karar verdi oysa herkes gibi bir anadan doğmuştu yiyip içiyor ve düzenli olarak yaşlanıyordu ancak yine de dışarıdaki ve içerideki diğer insanlar gibi değildi yaş onun için anlamsız bir kavramdı doğumundan 70 sene sonra hala 19 yıl geçmiş gibi hissedecekti hiç yaşlanmayacaktı aslında olgunlaşacaktı ama bunun yaş ile bir ilgisi yoktu dün yaptığı hatadan pişmanlık duymadı yarın hata yapmaktan çekinmeyecekti ben anca böyle ben olurum dedi yaşamaya devam etti kendi bildiği gibi kendi kriterlerini kendi belirliyordu profesyonel insan diyordu kendisine zaten yaşamdan zevk alması ne sana bağlıydı ne de ötekine büyük hedefe yürürken isimler ve ayrıntılar önemsiz demişti kendi için ön plandaydı zaten insanlık için arka planda kalsa ne olurdu ki önemsiz ayrıntılardan yeterince şikayet etmişti zaten kendi iç adaletiyle baş başa kalmak istiyordu çok istemişti adalet kavramını insanlara anlatmayı ama anlamamakta ısrar etti insanlar ama o vazgeçmedi profesyonelliği burada da işin içine giriyor bir peygamber sabrı ile hareket etmeye çalışıyordu ancak istemediği şeyler oldu yavaş yavaş üzerinde yorgunluk hissetmeye başladı bir tümör gibi sinsi sinsi büyüdü bu yorgunluk beyni şişti şişti oda büyüklüğünde bir beyne sahip oldu ancak bu beyin büyüklüğünün zekasal bir faydası olmuyordu sonunda baş edemedi aldı eline tabancasını ve yaktı tek dal kalan sigarasını

7 Nisan 2011 Perşembe

Ayakkabılarını Kapımın Önünde Görmek İstiyorum

çünkü bu seni seviyorumun içine nal dikmektir ayrıca bu endorfinin hayatında duyduğu en romantizm kokulu cümledir ama konumuz bu değil sevgili okuyucu ya da okumaya çalışıcı ya da endorfin de kimmiş ya siktiret diyici benim hayatımda en çok merak ettiğim şey gerizekalı olup olmadığımdır gerçekten bunu bilmiyorum ve nedense öğrenmek istiyorum öğrenince ne yapacağımı hiç mi hiç bilmiyorum tahmin etmem gerekirse bana gerizekalı olduğumu anlatmaya çalışan iki çeşit insan var birincisi bana agresifçe gelip ne gerizekalı adamsın sen diyen zatiyet bu adama karşı büyük ihtimal savunmaya geçerim aslında haksız olduğunu ve benim haklı olduğumu anlatmaya çalışırım ikinci adam ise bana insani yaklaşımlarda bulunup neden gerizekalı olduğumu anlatmaya çalışan adamdır o gerçekten adamdır ve o adam bana tatlı dille ne kadar hakaret ederse etsin gider alnından öperim o adamın  niyet insanın diline yansır demişler çünkü pardon ya şimdi ben uydurdum onu herneyse ben o adamların  niyetini bozdurmam ve ve ve onlar için elimden geleni yaparım adamın niyeti iyi çünkü diyip aynı cümleleri de tekrar yazmam boşuna hani cidden merak ediyorum yani bi yorum yapsana şuraya be hacı hayatta en çok eksikliğini hissettiğim şey ise bir yol göstericidir arkadaş şimdi bu cümleden de benim çıkardığım şey sen ne kadar gerizekalısın ki bir yol göstericiye ihtiyaç duyuyorsun oldu evet sanırım ben gerizekalıyım o değil bu yüzden ben de mantığıma göre hareket etmeye çalışıyorum en nefret ettiğim özelliğim ise nerede durabileceğimi bilmemem karşılıklı cevaplarla sonuca ulaşmaya çalışıyoruz ama olmuyor ben kendimi ifade etmeye çalışıyorum o ise kazanmaya çalışıyor ama ben bunu farkedemiyorum ve çocuk sevinsin diye düşünemiyorum bunun doğruyu bulma çalışması olduğunu falan zannediyorum ya hay allah seni kar etmesin yağmayasın kışbaharyaz günleri bir de bugün iş çıkışı mutlu olmaya en yakın insan hayatın bir yarış olmadığının farkına varan insandır diye düşündüm bilmiyorum ne kadar doğru ayrıca uyumsuz iki insan yok sanki ya sadece birbiriyle anlaşmaya yanaşmayan insan var gibi geldi şimdi bana neyse kal sağlıcakla

6 Nisan 2011 Çarşamba

Kadınlar Derin Mevzu Arkadaş

ben şimdi bu kadın erkek mevzuna takılmış durumdayım sayın seyirciler kadınlar erkeklerden ne bekler hiç bilmiyorum o derece odun biriyim ama bildiğim bir şey varsa o da kadınları kendimiz kadar özgürleştirmedikçe bizden bir bok olmayacağıdır hani sonuçta beraber yaşıyoruz aynı havayı soluyoruz aynı yolları yürüyoruz onlar da bizim kadar meraklılar ve allah akıl fikir dağıtırken onlar da sıraya girmiş falan peki neden biz onlara kendimiz kadar özgürlük vermek istemiyoruz bilmiyorum ya da neden özgürlük vermek isteyenlerimize karşı çıkıyorlar ben kadının zeki çevik özgür ve özgününü severim demiş atatürk sen de insansın be kadın diyorum ben de ya da ben de insanım be kadın mı demeliyim bilemedim şimdi ya bir de kadınlar erkekler arası yazılı olmayan sosyal kurallar var hiç bir sosyal kurala anlam veremediğim gibi bu sosyal kurallara da anlam veremedim rahat olacaksın hacı yani modern zamanlarda yaşıyoruz kız evi naz evi yapmanın da bir mantığı yok o eskidenmiş aslında bir bakıma anlam veriyorum üzüm yemek değil bağcıyı dövmek isteyen kadının mantığıdır bu birbirimize acı çektirmek yerine birbirimizin işini kolaylaştırmaya çalışsak daha mantıklı olur sanki bilmem bana öyle geliyor şimdi bunu okuyan arkadaşlar ilk önce ayağa kalkıp okusunlar lütfen sadece kadınları eleştirdiğim düşünülmesin erkek kısmını da eleştiriyorum ben hatta yanlışın çoğu bizim tarafta ama bu konuda çok hassas olduğumu da belirtmek isterim ciddicene ama belki de bu mantığı birilerine açıklayabilecek kadar iyi türkçem yok neyse görüşürüz kendime not bu akşam insan umursamadığı konuşmaları unutur tezime bir onay durumu çıkarttım haklı olduğum için mutsuzum

5 Nisan 2011 Salı

Sana Yazdığım Şiirleri Arka Cebimde Taşıyorum

az önce yaklaşık bir hafta önce oynanan vcu kansas maçını seyrederken birkaç metre ötede ise aile bireyleri öyle bir geçer zaman ki obgzk isimli diziyi izlemekteydiler ben maçı doğal olarak ingilizce anlatan spikeri gayet net anlarken gözümü yan tarafa diziye çevirdiğimde ise karolayna ile ali gaptanın rusça konuştuğunu gördüm ses görülmeyen birşey biliyorum ama ben en azından o durumu gördüğümü iddia ediyorum yoksa en fazla ses tellerinden çıkan sesin yol üzerinden kulaklarıma ulaşırken ortamdaki dumanın da yardımıyla lazerler sayesinde görebilirdim ki bu durumda da anlam çıkartabileceğimi zannetmiyorum ya neyse olay orada değil abi ben çok merak ediyorum ben mi gerizekalıyım yoksa  herkesin böyle olduğu durumlar var mı gerçi ikinci durumun doğru olduğunu kabul edersek birinci durumun yanlış olduğu kesinliğine varamayız da o da başka bir yazı konusu olamaz aslında yani yazsan yazsan ne kadar yazabilirsin ki bu konu hakkında neymiş efendim iki şıktan biri doğru olduğu zaman diğeri kesinlikle yanlış mıdır duruma göre değişir al bitti işte anca bu kadar he bir de bazı sorular var ya ona iyicene ayar olmaktayım en basitinden hava soğuk mu yoksa bana mı öyle geliyor derler ya var mı allah aşkına böyle birşey hava soğuk olmasa zaten sana öyle gelmez ama tamamen mantıksız bir soru da değil yani sen türkiyedeyken gidip ya da gitmeden yerinde kalarak bu soruyu alaskada yaşayan birine sorarsan işte o zaman soru mantıklı bir hal alacaktır yoksa aynı havayı soluyan aynı ortamda yaşayan başka bir insana sorulacak soru değil bu küllüğüm yanımda olsaydı hemen basaardım izmariti o adama ya bir de dün kü sınavda bir soru vardı soruyu çok umursamadığım için hatırlamıyorum doğal olarak ama en az kaç milimetre olması gerekir diyordu soruda ben cevabı 5 yaptım doğru cevap ise 1 imiş bu sorudan ortmanın bana tam puan vermesini bekliyorum çünkü bu doğru cevaptaki her doğrunun sağlandığı durumda benim cevabımın da doğruluğu sağlanacaktır o yüzden hakkımı  sonuna kadar aramak gibi bir isteğim var şimdi yazının ilk cümlesini okurken farkettim hem az önce hem bir hafta önce demişim okura yaralı olsun diye eğer yazının sonuna kadar gelebilmişlerse izleme zamanım az önce maçın oynanma zamanı bir hafta önce olduğunu belirtmek isterim neyse bir de şu konu var ki lan insanlar hep sürekli televizyon karakterlerinde kendilerini bulurlar bulmayacaksın bundan sonra hayır diyemem tabii millet kahraman karakterlere ahada ben derken benim aklıma gelen iki örnek sheldon cooper ve dexter morgon oldu biri kendine toz kondurmayan milleti sürekli düzelten biri zekasının yüzde onu bende yok diğeri ise tamamen duygusuz bir katil katilliği bende yok sözün özü ne oluyor lan bana yakında zihnimi sıfırlamak için zen öğretilerine falan başlarsam şaşırmayın lütfen çünkü dün gece trenlen gelirken hayatımda ilk defa bir kitabın ilk sayfalarını okuduktan sonra anlamadığım için geri dönüp baştan başladım bilemiyorum artık ne olucak bu kadar saçmalamak bu akşamlık yeter benje hadi kal sağlıcakla

25 Mart 2011 Cuma

Bir Moronun Beyinler Arası Otobüs Yolculuğu

sıradan bir akşam üstüydü durağa inen moron otobüsü görünce içinden küfürü sallayıp beklemeye başladı 10 dakika sonra otobüs gelince önünde orta uzunlukta bir kuyruk oluşmuştu hafiften kaynayarak içeri girdi moron yerine oturup mp3çalarındaki şarkının bitmesini bekledikten sonra kitabını açıp okumaya başlamıştı henüz 4 5 sayfa okumuştu ki kolay dağılan dikkatini ince bir ses bozmuştu kafasını kaldırdığında onu gördü iki saattir kendin konuşuyorsun ben birşey demiyorum diye dert yandı ve uzun bir sessizlikte devam etti telefon konuşması sonra bir ara hani adam yerine koymuyorsun diyorsun ya diye bir ses işitildi telefon konuşmasını daha fazla dinlememişti moron kitabını okumaya devam ediyordu okudu okudu freuddan bıkkınlık gelince kitabı çantasına tıkıştırdı kafasını kaldırdığında o gözlerden akan yaşları gördü içinden vay son of a bitch diye geçirdi gül gibi kızı ağlattın pezevenk kızın phillip labonte gibi and i hear this calling dediğini duyar gibi oldu birden otobüsün camından kendine baktı ve sen neler yaptın son of a bitch dedi senin geçmişine sokiyim otokontrolüne sokiyim randy blythe gibi say who gives a fuck diyen diline sokiyim dedi kendisine otobüste son of a bitch diyenlere teşekkür etti kimden umursanmayı bekliyorsun sen insanların zorla görüşlerini dinlemeye zorlayamazsın kararlarını uygulatamazsın hem david hume ne demiş bir taşı 100 defa havaya atsan ve 100 defa yere düşse 101inci de yine yere düşeceğini bilemezsin nasıl böyle davranabiliyorsun sen diye uzunca bir nutuk çekti kendine telefonun diğer ucundaki beyni merak etti hemen kolayca suçlamıştı oysa onu yeterince nezaket göstermiş miydi acaba geçmişinde çok defa sırtından vurulmuş muydu yeterince ilgi göstermiş miydi sözünü zorla kabul ettirir miydi yoksa sabretme erdemine sahip miydi egosu nasıldı diğer homo sapienslerle arası nasıldı derken otobüsten indi kız geri kalan hayatında başarılar dilemişti moron ve hayatı boyunca üzdüğü tüm insanlardan özür diledi yine içinden birden başka bir beyne bağlanmaya çalıştı ulaşamadı tekrar denedi ulaşamadı her defasında beyni daha çok büyüyordu alnında damarlar belli oluyordu artık büyüdü büyüdü ve birden patlayıverdi yerlere koltuklara camlara fışkıran beyin parçalarına aldırış etmedi sevgili otobüs sakinleri

8 Mart 2011 Salı

farkındayım...

uzun yazılar yazma yeteneğim yok. varsa bile şu ana kadar ortaya çıkarabilmiş değilim. konuları sonuca bağlama yeteneğim de yok. varsa bile şu ana kadar ortaya çıkarabilmiş değilim. ama birkaç zamandır başıma gelen dolayısıyla dikkatimi çeken bir konu var. (cümle çok saçma oldu.) bizler (en azından ben) bazı insanlar için onlara yardım edebildiğimiz sürece varız. onlara destek olduğumuz sürece onların hayatındayız. onların hayatlarını kolaylaştırdığımız zaman "canım"ız. (o değil de eskiden "janims" vardı. her genç kıza illa ki birileri msnde "janims" diye hitap etmiştir.) onlara sinirlenme ve onlardan beklentide bulunma hakkımız yokken onların istediği gibi davranmak gibi zorunluluğumuz vardır. farkında olduğumuz şeyleri ortaya koymadan salak rolü yapmaya devam edersek kimsenin ruhu duymaz. eğer bizim (en azından benim) gibi içinden geçenleri dolaylı yoldan veya hiç söylememeyi değil de direk paylaşmayı ve yanlış giden şeyin düzelmesi için yıldırım çarpmasını veya gökten vahiy inmesini beklemeyen biri iseniz işiniz kötüdür sayın vatandaşlar. sonra tripcan damgası yersiniz. aman dikkat. peki neden açık konuşmak iyidir? insan bence hayatı tatmin olmak için yaşamalıdır. benim tatmin olmak için bulduğum yol ise kişilerin sana karşı davranışlarına göre senin tavırlarının değişmemesidir. kimseyi kendine rakip olarak görmemektir. ben tartışmaya kazanmak için girmem. doğruyu bulmak için girerim. sevgili aksimin tanıtım yazısında görmüştüm diyor ki kendisi beni tanımak için jehan barbur'un biyografisini okuyun. farklı birşey söyleyemem özetli birşeyler demişti kendileri. bunu kendime uyarlayacak kişi olarak oğuz atay'ı seçiyorum. belgeseli de var zaten. yarım saat benim hakkımda oğuz atay ismiyle bilgi almak istiyorsanız. buyrun kudri mercan diyerek yine sonuçsuz ve saçma bir yazıya son veriyorum. Haydi kal sağlıcakla. kendine iyi bak. üzme.

Uyarı: Çok ukalasın diyorsan başvuru alttaki yorum bölgesi

Not: çok bencilsin diyorsan başvuru alttaki yorum bölgesi.


Edit: çok anlam bozukluğu olan cümleler kurmuşum lan.derken bile anlam bozukluğu var ben napıyım.

27 Şubat 2011 Pazar

Ani Ölümler (Spoilerımsılıdır!!)

Jodi Picoult'un "Kız Kardeşim İçin" isimli romanı... Allan Ball'un "Six Feet Under" isimli dizisi... Orhan Pamuk'un Sessiz Ev isimli romanı... Bunlar tamamıyle birbiri ile alakası olmayan yapıtlar, yapımlar, eserler vs. Bunların konularına baktığınız zaman birbirleriyle hiç alakası yok. Karakterler de birbirine hiç benzerlik göstermiyor. Six Feet Under'daki Nate Fisher gibi vurdumduymaz bir kişilik ne KKİ ana karakterlerinde ne de Sessiz Evde mevcut. Ne Sessiz Ev'deki Nilgün gibi bir "komünistimsi" SFU ve KKİ'de var. Ayrıyetten Sessiz Ev'de ve SFU'da, KKİ'deki Anna gibi ailesini çaktırmadan korumayı amaçlayan bir insan göremezsiniz. Belki birbirlerine bağlıdırlar ama bu derece üst düzey bir düşünce ile birbirlerini korumayı amaçlamamışlardır. Bu 3 karakteri bir araya getiren nokta ise bambaşka birşey. Bu karakterler eserin sonunda ani bir şekilde ölüyor. Sapasağlam adamlar kızlar çocuklar bir bakıyoruz ki güzelim yaşamlarına ömürlerinin baharında güle güle demişler. İşte bu beni sıkıntıya soktu bu akşam.

Öğlen vakti Nilgün yaşama gözlerini yumdu. O güzelim Nilgün'ün çocukluk arkadaşı olan herkesin büyük adam olmasını beklediği Hasan, yoldan sapıp ülkücülere katılmasıyla birlikte hayatı istenmedik yollara sapıyor. Ve nilgün o çocukluk arkadaşından yediği hunharca dayağa ancak birgün dayanıp can veriyor.

Nate "the Great" Fisher'ın ölümü ne kadar beklenmedik olsa tıbbi geçmişine baktığımız zaman olması normal karşılanabilecek bir ölüm. Ancak Nate'in içinde bulunduğu psikolojik zaman bu durumu çok kötü yapıyor. Kendine yeniden bir aile kurma ve minicik yavrusunu büyütme telaşı içinde olduğu dönemlerde gelmesi şüphesiz pek çok kişiyi üzmüştür.

Belki de beni en çok hüzünlendiren ölüm ise Anna'nın ölümüdür. Evet belki bu kitap liselilerin okuması için yazılmış bir kitaptır. Benim gibi insanların beğenmeyeceği bir kitaptır. Ama başladığım bir kitabı bitirmeden bırakmama alışkanlığımdan dolayı uzun bir süre zarfına yayılmış olan bu kitabı okuma sürecimin sonuna vardığımda uykumun olmadığı bir tren yolculuğundaydım. Ben tüm bunları yaşarken, Anna ise ailesine karşı kazandığı mahkemenin ardından avukatı ile yola çıkmıştı. O yolculuğun sonu ölümle bitti ve ben neredeyse trende neredeyse gözyaşlarımı tutamayacaktım. Kitap bittikten sonra kitabın arkasında Jodi Picoult ile yapılan söyleşide anlattıklarına göre yazarın kendi öz oğlu da kitabın sonunu okuyunca dayanamamış ve gözyaşlarına boğulmuş.

Tabii bu ölen arkadaşlar bir Selim Işık veya bir Hikmet Benol değil, sevgili Güntekin. Onlar hayata tutunamamış insanlar olarak intiharı seçen kişilikler. Kimbilir belki birgün onlara da bir yazımda değinirim.

Bütün bunların üstüne sos koymak istiyorsanız, Attila İlhan'ın iki ayrı şiirinden alınmış dizelerle size veda etmek istiyorum efendim. Buyrun;

Korkacak bir şey yok hesap tamam 
Sıram geldi mi hatta güleceğim 
Kendimi hazırladım biliyorum 
Önce turgut arkasından ömer haybo 
Daha sonra varujan sonra nureddin 
Sonra ben değilsem demokrat toni 
Sonra o değilse mutlaka benim 
Kendimi hazırladım biliyorum 










aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum. 

                        
                                                    Attila İlhan